KIBRIS TÜRK MİLLİ MÜCADELESİNDE KENAN ÇOYGUNUN YERİ

Özet
Kenan Çoygun’u anlatmak için önce Kıbrıs tarihine gözatmak gerek. Kıbrıs’ta 1 Nisan 1955’te kurulan Rumların ‘EOKA’ adlı tedhiş örgütü, Türk köylerini yakıp yıkmaya, Türklere saldırmaya başladı. Bu örgüte karşı Türk halkının savunmasını yapacak bir örgütlenme gereksinimini duyan Kıbrıs Türkleri, önceleri çeşitli mukavemet grupları oluşturdu. Bunlar arasında en etkili olanı Volkan’dı. Ancak, dağınık, küçük ve eğitimsiz olan bu mukavemet gruplarının askeri bir yapıya sahip EOKA’ya karşı koyması mümkün olmadı. Bu eksikliği gidermek amacıyla Burhan Nalbantoğlu, Rauf Denktaş ve Kemal Tanrısevdi tarafından 27 Temmuz 1957’de, Lefkoşa’da kurulan Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT), dağınık olarak faaliyet gösteren küçük mukavemet gruplarını birleştirerek, tüm adaya yaygın, her Türk köyünde varlık gösteren güçlü bir mukavemet örgütü oldu.
Kıbrıslıların ‘Kenan Paşa’sı Kenan Çoygun, kanlı 1962 olaylarının başlamasından kısa süre önce Kıbrıs’a gelmiş ve 1967’ye kadar bu teşkilatın efsanevi komutanlığını yapmıştı. Herkes onu ‘Bozkurt’ diye tanırdı. Bir ara ‘Kemal Coşkun’ takma adını kullandığı da iddia edildi. TMT’nin doğal lideriydi. 1967’de adadan ayrılan Kemal Çoygun, uzun süre sonra tekrar döndü. En son tedavi için Ankara’ya gitmişti. Çoygun, 1973 yılında emekli oldu.
Kenan Paşa sadece davamızın sembolü değil, aynı zamanda 1963 kanlı Kıbrıs’ta insanımızı ayakta tutan, savunan, yarınlara ulaştıran bir gücün, bir inancın, yumruk oluşu idi. Yoktan bir ordu yaratmak, kırık dökük radyolarla halka moral vermek, 150 kişilik köyden çıkan 5 mücahit ve 5 kırık piyade tüfeği ile o toprağı 11 yıl savunmak. Bunu ancak Kenan Paşa başara bilirdi.

Benim bildirim 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı öncesi yıllarda Kıbrıs’ta, Türk’ün var oluş mücadelesine damgasını vuran efsane kuruluş T.M.T’ye (Türk Mukavemet Teşkilatına) liderlik yapan ve 12 Ekim 2005 tarihinde kaybettiğimiz efsane ”Bayraktar” Emekli Tuğgeneral Sayın Kenan Çoygun’un anısına kaleme alınmıştır. ‘O Efsanevi Teşkilatta’ görev alan, ‘Efsaneler’ yaratan ve bugün hayatta olmayan tüm Komutanlarını, Mücahitlerini ve bizzat bu mücadelede görev alan ‘Kıbrıs Türk’ünün’ ta kendisini, en derin minnet duyguları ile anıyor ve aziz hatıraları önünde saygı ile eğiliyorum. Hala aramızda gurur abidesi olarak dolaşan tüm T.M.T’cilere uzun ve sağlıklı bir ömür diliyorum. Vatan onlara minnettardır…
Aslında efsaneler hala yaşayan gerçeklerdir, asla unutulmazlar… Bu efsaneleri anlatmak için o dönemi paylaşmak ve o savaşın bir parçası olan kahramanların hayat yoluna nezer yetirmek gerekir. Bu savaş, Rumlar tarafından tutsak edilemeyen, diz çöktürülemeyen, Kıbrıs Türk Halkının 50’li yıllardan beri sürdürdüğü adada ki var oluş mücadelesinden, 1955’den, 1974’e kadar yaşanan o efsane direnişinden hemen sonra yaşandı…
Bu bildirimde 1974 öncesini, Kıbrıs Türk Tarihine altın harflerle yazılan o efsaneler döneminin bir komutanını, o dönemin hep merak edilen ‘Türklük Ateşini’, ‘Efsane Teşkilat T.M.T’ye’ uzun bir dönem ” Bayraktarlık” yapan bir Türk subayını, büyük bir vatanseveri anlatmaya çalışacağım…
İşte tarih sayfalarının ve o tarihi yaşayanların anlattıkları ile “‘Kod Adı Bozkurt Olan O Efsane Komutan” Kenan Çoygun Paşam ve o yaşanan efsanelerden yalnızca birkaçı:
“Kenan Çoygun’un ailesi, Kafkasya’nın Dağıstanlı bölgesinden, 1917 Bolşevik Devrimi sonrasında Türkiyeye göç etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan 1 yıl sonra, 1924 yılında Bursa’da doğmuştur. Babasını 6 yaşında kaybetmiştir. 1930’lu yıllarda, bazı günler Bursa Ulu Cami’den gelen çağrıyla namaza koşanlar, dikkat kesilip ezanı dinleyenler, bu güzel sesli müezzinin kim olduğunu merak ederlerdi. Ezanı okuyan bir çocuktu, ama usulüne uygunluğu ve sesi, insanları huşu içerisinde dinlemeye teşvik ederdi. Bursa Ulu Cami’de ezan okuyan bu çocuk Kenan Çoygun’dan başkası değildi.
Harp okulundan 1942 yılında, dönem 5’ncisi olarak mezun oldu ve T.S.K’de göreve başladı. 1948 yılında Erzurum’da görevli iken Sn. Behice Çoygun ile evlendi, iki oğlu ve bir kız evladı oldu…
Kenan Çoygun henüz Yarbay iken, 1962 yılında, T.M.T lideri olarak Kıbrıs’ta görev alıp almayacağı sorulduğunda, yaşamını tehlikeye atacak bu vatan görevini, tereddütsüz kabul etti…

TMT’nin efsanevi ‘Bayraktar’ı

Kenan Çoygun, Kıbrıs’a ilk gelişinde durumu bütün çıplaklığıyla gözlemleyebilmek için, ailesini getirmedi. Rum kesiminde bir ev tutarak yaklaşık 6 ay boyunca burada yaşadı. Bu süre içerisinde sonraki yıllarda çok işine yarayacak irtibatlar oluşturdu, Rumlar hakkında bilgi sahibi oldu. Hatta günlerce EOKA’nın başı Grivas’ı adım, adım bizzat kendisi izledi. Daha sonra eşi ve küçük oğlu Gültekin’i Kıbrıs’a getirdi. Kıbrıs’a gelişinden 5 yıl süreyle hiç Türkiye’ye gitmedi, Büyük oğlu İskender’i ve kızı Lale’yi 5 yıl boyunca hiç görmedi.
Rumlarla ilk tanışması, sanki bundan sonra yaşanacak sürecin de habercisi olur:
O günler, Türk ve Rumların karışık olarak yaşadığı dönemlerdi. Kenan Çoygun eşiyle lokantaya gitmişti. Yemeklerini yedikleri sırada, Rumlar tarafından ailesine saygısızlık yapıldı. Rumlar karşılarındakinin Türk ordusunun şerefli subaylarından Kenan Çoygun, T.M.T’nin Bayraktarı “Bozkurt” olduğundan habersizdirler. Ama bu habersizlik onlara pahalıya mal olmuştu. Hemen oracıkta, Rumlar için can yakıcı bir tanışma faslı gerçekleşti, hırpalanan Rumlar kaçarak lokantayı terk ettiler. Kenan Çoygun, Rumların arkadaşlarını da alarak geriye dönebileceklerini düşünerek, önce eşini eve bırakır, sonra tekrar lokantaya geri döner. Amacı buradayım mesajını vermektir. Kim olduğunu bilmedikleri bir Türk’ün, Rumlara haddini bildirdiğini duyan Kıbrıs Türkleri lokantaya geri dönen bu adamı yalnız bırakmak istemezler. Hızla etrafa yayılan bu haber üzerine, birbirlerinden habersiz Türkler lokantaya müşteri gibi doluşmuşlar, farklı masalara müşteri gibi oturarak, bu yiğit adama gelebilecek saldırıya karşı destek vermek istemişlerdi…’
Rumlar o gün gelmediler. Ama 21Aralık, 1963 günü, bütün ağır silahlarıyla, Türklerden onlarca kat fazla savaşçılarıyla geldiklerinde de, tam tamına 24 saat içerisinde Ada’nın tamamını ele geçireceklerini umuyorlardı!

Denktaş’la karşılaşma

Kıbrıs Milli Davamızın Lideri ve KKTC’nin Kurucu Cumhurbaşkanı, Sayın Rauf R.Denktaş ise bakınız o efsane komutan Kenan Çoygun ile ilk karşılaşmasını büyük bir hararetle nasıl anlatmış:
”İlk temasımızda; kararlı-güçlü bir kişinin karşısında olduğumu anlamıştım. Geldiği günün ertesi günü beni davet ettiler. Ofisleri büyükelçiliğin altında, Rum barikatına 50 metre mesafedeydi. Yani Rum yürüse gelecek. İçeriye girdim. Koltuğundan kalktı. Yanında bir sandalye, sandalyenin üzerinde bir el bombası ve bir tabanca. Öpüştük, oturduk. Konuşması kelimeleri yutarak konuşur. İlk defa konuştuğumuzda anlaşılması mümkün değildi. Kenan Çoygun kesin kararlı zaman, zaman sert ifadelerle ama ne dediği anlaşılmayan bir takım cümleler kuruyor. Ben dinliyorum, bazen ne dersiniz dediğini anlıyor, tamam diyorum. Bir şeyler istedi benden, biz hep tamam dedik. Ama hiçbirini anlamamıştım. Çıkarken beni kapıya geçiren arkadaşa, hiç bir şey anlamadım, ne istiyor benden diye sordum. O da esas güvendiğin arkadaşların bir listesini istiyor diye cevap verdi. Ondan sonra alıştık tarzına…”
“Kanlı Noel” Saldırıları
21 Aralık’ta Rum çetelerinin başlatmış olduğu Kanlı Noel saldırıları tüm acımasızlığıyla devam etmekte; kadın-erkek, genç-ihtiyar demeden Türkler vahşice katledilmektedir. Rum silahlı güçleri 24 Aralık günü Lefkoşa ve diğer Türk bölgelerine saldırıya devam etti. 24 Aralık günü Kumsal bölgesine saldıran Rumlar, Kıbrıs’taki Türk Alayı’nda görev yapmakta olan Binbaşı Nihat İlhan’ın eşi ile üç çocuğunu da vahşice katlettiler.

Vatan Sağ Olsun

Saldırılar sonucunda 18.667 Kıbrıs Türk’ü yaşadığı 103 köyü terk etmek zorunda kalmıştı. İşte Kanlı Noel saldırılarının başladığı ve Türklere yönelik katliam girişimlerinin bütün Kıbrıs’a yöneldiği ve Türkler her yandan sarıldığında, Bayraktar Kenan Çoygun:
“Ölmek var, teslim olmak yok. Rumlar benim cesedimi çiğnemeden Türk kesimine giremezler. Eğer her taraftan yarılırsak, herkesin toplanacağı yer Lefkoşa’daki Atatürk Heykelinin altıdır. Son kurşunlarımızı burada atacağız. Rumlar gelince, cesetlerimizi Atatürk Heykelinin dibinde bulacaklar” emrini verir. Saldırılar, 5 gün 5 gece sürer, Türkler inanılmaz bir direniş gösterirler. Rumlar büyük bir şaşkınlık içerisindedirler. Saldırılarını şiddetle sürdürdükleri 25 Aralık günü artık bütün cephelerde Türklerin mühimmatları bitmek üzeredir. Rumlar Türk mahallelerine hoparlörle “Türk kuvvetleri her taraftan sarıldılar, teslim olun” çağrısını durmadan tekrar ediyorlardı. İnsanüstü direnişe, bütün yokluklara rağmen devam eden kahramanca mücadeleye rağmen Lefkoşa artık düşmek üzeredir.
İşte bu şartlar altında, Kenan Çoygun Anavatan’a son bir mesaj gönderilmesine karar verir. Mesaj en yüksek ivedilik derecesi ile gönderilir ve aynen şöyledir:
“Her taraftan sarıldık. Eğer yardım gelmezse, bunun farklı bir nedeni olduğunu düşüneceğiz, VATAN SAĞOLSUN.” Saat 14.00 civarında Türkiye’den mesaja cevap gelir: “Milletçe sizlerle beraberiz. Dayanın. Jetlerimiz yoldadır.” Biraz sonra Girne kapısı tarafından iki Türk savaş uçağı, evlerin çatısını yalarcasına, bir mızrak gibi Lefkoşa semalarında görünür. Bu Türk uçakları, tek mermi atmadan Kanlı Noel saldırılarını durdurmaya yetmiştir.
Kenan Çoygun inanç, karar ve cesaret ile en şiddetli saldırılara yardım gelene kadar karşı koyabilmesinin yanında, en zorlu anlarda bile kararlılığını yitirmemesi kadar, Türkiye’ye çektiği mesajdaki onurlu duruşu da dikkate değerdir.
T.M.T Efsanesinin ve Efsane Lideri Kenan Çoygun’un bu şanlı direnişte, Lefkoşa’da, Küçük Kaymaklı’da, Arpalık’ta, Yenişehir bölgesinde, Erenköy’de, Baf’ta, Beşparmak dağlarında yazdıkları destanlar, Mücahitlerin kahramanlıkları, Kenan Çoygun’un savaş dehası, bizzat katıldığı çatışmalarda gösterdiği kahramanlıklar bu bildirim ile anlatılamayacak kadar muhteşemdir. Bilinmesi gereken en önemli şey, o günlerde o direniş gösterilmemiş olsaydı, bu gün Kıbrıs’tan, en fazla Girit kadar söz edebileceğimiz gerçeğidir.
Kıbrıs Türklerinin şanlı direnişine damgasını vuran ”O Kahraman Bozkurt” anlatılan ve anlatılmayan neleri yaptıysa, inandığı bir dava uğruna, yüz binlerce Türk’ün onurlu bir gelecek sahibi olması uğruna, şerefli bir Türk Subayına yakışanları yapmıştır. O kendisine emanet edilen bayrağı yere düşürmemiş, Mustafa Kemal’in Trablusgarp’ta taşıdığı meşaleyi söndürmeyerek, Çılgın Türklerin asla bitmeyeceğini göstermiştir…
12 Ekim, 2005 tarihinde hayata veda eden bu efsanevi komutanı en derin sevgi ve saygı duyguları ile anar, aziz hatırası önünde saygı ile eğilirken, hala kamp ateşlerinin yanmaya devam ettiği, Türklük ateşinin daima var olacağı vatan topraklarımız Kıbrıs’ta, eminim ki, sadece her 12 Ekim geldiğinde değil, Kıbrıs Türk Halkı her dara düştüğü dönemde o Büyük insanın, O Efsane Komutanımızın ruhu daima Kıbrıs adasında bizlerle birlikte olacak, önderliğini yaptığı tüm silah arkadaşları ile birlikte yarattıkları kahramanlık destanları, o efsaneler, bizlere daima güç ve kuvvet verecektir.
Kıbrıs mücadelesinin efsanevi komutanı, Tuğgeneral Kenan Çoygun Paşa’mızı ölümünün altıncı yılında, onun Kıbrıs Türk Halkının ayakta duruşunda yüklendiği sorumluluk ve olağanüstü kahramanlıkları ile başardığı onurlu mücadelesini hatırlamamak, anmamak mümkün değildir. O yoktan bir ordu, yüreğini vatan uğruna her an vermeye hazır mücahit teşkilatını yaratmakla, Kıbrıs Türkünün makus talihini yenmiş, EOKA denilen Rum çapulcularına karşı namus ve şerefimizi göğsünü siper ederek korumuş ender bir kahraman, şerefli bir Türk komutanıdır.
Davamızın efsane ismi Sn. Rauf Denktaş’ın da dediği gibi “O büyük bir insan, büyük bir komutan ve büyük bir taktisyen olarak, en kötü anlarda bile halkın maneviyatını yüksekte tutan, gerçek bir liderdi.” Bugün Kıbrıs Türkü var ise o en kötü günlerde Çoygun Paşa’nın komutanlığı sayesinde ayakta durabilmiş, direnişini sürdürebilmiştir. Birçok hallerde üst makamların karşı görüşlerine rağmen cesaretle görevini yapması ve her defasında aldığı başarılı sonuçlarla haklı çıkması onun nekadar ince düşündüğünün ve nekadar askerlik dehasına sahip olduğunun unutulmaz örnekleridir. Her ne yaptıysa, hepsini Mukavemet Teşkilatımız’a mal eden ve daima BİZ olarak başarılarını özetleyen kahraman komutanımıza nekadar teşekkür etsek, ona nekadar minnet ve şükran duygularımızı sunsak da borcumuzu ödemiş olamayız. O, Kıbrıs Türkünün ebediyen gönlünde yaşayacak ve yaşatılacak olan, sadece davamızın sembolü değil ayni zamanda bizi bu günlere ulaştıran bir gücün, bir inancın, yüce bir ruhun unutulmaz doruğudur. Ne mutlu bize ki böyle yüce bir komutanın komutasında davamıza hizmet eden birer mücahit olarak onun ve zaferimizin onurunu yaşıyoruz.
Şanlı direnişin, kahraman yiğitleri o günden, 1974 Barış Harekatı’na kadar bu bölgeyi Çanakkale savunma hattına dönüştürerek, Beşparmak dağlarının en yüksek tepelerine diktikleri şanlı Türk Bayrağı’nı, o gün verilen 9 şehidin ruhlarını şad ederek dalgalandırmışlardır.

Onun yeri KKTC olmalıydı

Kıbrıslı gazeteci İsmet Kotak, ‘Kenan Paşa’yı, ‘Sadece davamızın sembolü değil, aynı zamanda 1963 kanlı Kıbrıs’ta insanımızı ayakta tutan, savunan, yarınlara ulaştıran bir gücün, bir inancın, yumruk oluşu idi. Yoktan bir ordu yaratmak, kırık dökük radyolarla halka moral vermek, 150 kişilik köyden çıkan 5 mücahit ve 5 kırık piyade tüfeği ile o toprağı 11 yıl savunmak… Rumun tankına, topuna göğsünü siper etmek’ diye anlattı. Kotak, ‘Kenan Paşa’nın yeri KKTC olmalıydı’ dedi ve ekledi: ‘O bir semboldür. Ona sahip çıkmak ve onu KKTC topraklarına emanet etmek gerekirdi. Düşünen olmadı, hata yapıldı. Bari Kıbrıs Türkü ve TMT’ciler, Ankara’daki kabrine sahip çıksınlar. Oralarda onun şanına uygun kabir dikelim. Onu her an analım.’

Şair Gözüyle O Yıllar

Kıbrıs’ın en tanınmış edebiyatçılarından Harid Fedai, yaşananları ve Kenan Çoygun’u şu dizelerle anlatır:
“Bir avuç halktık darboğazlarda,
Ve de ölüm kalım arasındaki fark bıçak sırtıydı
Öne düşüp bir Bozkurt gibi yol gösterdiniz,
Karanlıklar aydınlığa düştü…”
Sonda efsanevi Bozkurtun hatirasinı saygıyla anarak ben de kendi bir şiirimi sizlerle bölüşmek isterdim. Benim şiirimin Harid Fedainin sözleri kadar mühteşem olacağına emin diyilim, ama yine “Ben Türküm” şiirimi sizlere ve Kenan Çoyğunun ruhuna armağan ediyorum:
Ben Türküm, ey dünya işit sesimi!
Benden sorulur dünyanın yaşı.
Ta eski tarihten beri olup bitenler
En şanlı sayfalar ömür yoldaşım.
Ben Türküm, tarihin özü olan Türk,
Eski alimlerin sözü olan Türk.
İslamın, kültürün, beşeriyyetin,
Bütün yer yüzünün gözü olan Türk.
Ben Türküm, varlığım barışa emanet
Bütün pisliklerin düşmanıyım ben.
Yani, tüm beşeriyyet bana emanet,
Ulu Yaradanın elçisiyim ben.
Ben Türküm, niyetim safdır, temizdir,
Bütün Türk dünyası bana azizdir.
Bakü ve Ankara, bir de Tebrizdir,
Vatanım, toprağım, taşım da Türkdür,
Yüreyim, gözlerim, başım da Türkdür.
Ben Türküm, babam Türk, annem de Türkdür,
Atatürk, Resulzade dedem de Türkdür.
Dostum Türk, yarim Türk, komşum da Türkdür,
Ey Tanrım, Sen koru bu Türk milletini,
Birleşdir, yumruk et Türk memleketini!

Dr. Ahmet Şahidov
Azerbaycan Cümhuriyyeti Milli Meclisinde
millet vekili yardımçısı
www.shahidov.com
ahmad@www.shahidov.com

* Bu makale II. “Kıbrıs Türk Millî Mücadelesi Ve Bu Mücadelede TMT’nin Yeri” uluslararası sempozyumunda sunulmak için yazılmıştır