AZERİ TÜRKCESİ VE ORTAK TÜRK DİLİ

turkceBilindiği üzere Azeri Türkçesi, Türk dilleri ailesinin Güneybatı (Oğuz) koluna bağlıdır. Grubundaki Türkmence, Türkiye Türkçesi ve Gagauzca gibi öbür Türk dillerinden özelliklerle ayrılır. Sesbirliği kıstaslarına göre Oğuz grubundaki Türk dillerini iki ana bölüme  ayırabiliriz:
1. Doğu`da konuşulan Türkmence
2. Batı`da konuşulan Azeri Türkçesi, Türkiye Türkçesi ve Gagauzca

Her dilin gelişmesi, edebiyatı ile, yani o dili kullanan yazarların ve şairlerin dilin belirdiği ilk çağlardan başlıyarak yüzyıllar boyunca ortaya koydukları eserlerde kullandıkları dil örnekleri ile aynı düzeyde olmaktadır. Bu durum Azeri türkçesinde de aynıdır.

Bu bakımdan Azeri dili ve debiyyatını, İslam uygarlığı ve Batı uygarlığı etkisinde geçirdiği gelişmeler göz önünde bulundurulmak üzere, iki ana dönemde incelemek mümkündür.

İslam Uygarlığı etkisinde Azeri dili ve edebiyyatı

Birbirine zıt kültür ve uygarlıkların karşı karşıya geldiği Azerbaycan 8. Yülyıldaki islam fetihlerinden itibaren İslam uygarlığının etkisine girdi. İran ve Kafkasya`da yerleşen Oğuzlar 10. Yüzyılda islamiyeti kabul ettikten sonra daha çok Farsça ve Arapça`nın etkisinde kaldılar. 11 ve 13. Yüzyıllar arasında bu bölgede yaşayan şairler eserlerini farsça yazıyorlardı. Gence`li Nizami (1141-1203) ve Şirvan`lı Hakani bunlardan ikisidir.

Bu arada Farsça büyük şehirlerde resmi dil olurken, küçük kasabalarda ve göçebeler arasında tamamiyle Türkçe olan sözlü bir halk edebiyatı gelişmekteydi.

Azeri Tükçesi İslam uygarlığı etkisi altında 14. Yüzyıldan, bu Türk lehçesinin üzerinde konuşulmakta olduğu toprakların Kuzey ve Güney olmak üzere ikiye ayrıldığı 19. Yüzyıla kadar Fars edebiyatı etkisinde daha çok şiir alanında, bir şiir dili olarak gelişmiştir. 14. Yüzyıldan başlıyarak sırasıyla Hasanoğlu, Kadı Burhaneddin, Nesimi, Füzuli, Hakiki, Habibi, Hatai gibi şairler eserleriyle bu lehçeye katkıda bulunmuşlardır. 13. Yüzyılda doğup, 14. Yüzyıl başlarında ölen Hasanoğlu (Şeyh İzzeddin Esferayini) Azeri edebiyyatının bilinen en eski şairidir. Eldeki tek Gazelinin uslup zenginliği ve olgunluğu Azeri Edebiyatının Hasanoğlu`ndan da önce bir gelişme geçirdiğini göstermekdedir. Daha sonraları Habibi, Hatai ve Fuzuli`yi etkileyen, Arapça ve Farsça etkin olmasına rağmen ana dili Türkçe ile yazmayı tercih eden Nesimi, 14. Yüzyılda Azeri edebiyatının ilk büyük şairidir. Eski Türk epik özelliklerini yansıtan ve 12 epik hikayeden oluşan Kitabı Dede Korkut bu dönemin en önemli Azeri eserlerindendir. İslam kültürünün izleri daha az görülen bu hikayetlerdeki bazı kafiyeli ve ses yinelemeli kelime gruplarının sık tekrarından da anlaşdığı üzere Dede Korkut hikayeleri daha eski şiirlerin birleştirilmesinden oluşmuştur.

İran`daki Safavi devletinin kurucusu olan Şah İsmail (1487-1524) şiiliği destekleyen dini ve politik şiirlerini Hatai takma adıyla yazmıştır. Şah İsmail Azeri lehçesini resmi dil olarak kabul ederek Diyarbakır`dan Bağdat`a kadar uzanan bir bölgede yayılmasına yardım etmiştir. Bu yüzden 16. Yüzyıl Azeri`nin altın çağı olmuştur.

Klasik çağın en önemli temsilçisi olan Fuzuli 17. Yüzyıl ve daha sonraki kuşakların Osmanlı ve Azeri şairlerini etkilemiştir.

18. yüzyılda İran`daki Safavi devletinin yıkılmasından sonra Azerbaycan bölgesinde bağımsız hanlıklar ortaya çıktı. Bu karışık politik durumda bir çok Azeri şair Fuzuli`nin uslubunda şiirler yazmayı sürdürdü. Yine bu dönemde filoloji çalışmaları da yapıldı. Nadir Şahın hizmetindeki Mirza Muhammed Han açıklamalı bir Çağatayca-Farsça lugat hazırladı. Bu lugatın birinci bölümünde Çağatay ve Azeri dilbilgilerinin karşılaştırmalı bir incelemesi yer alıyordu. 18. yüzyıl, eserlerinde dönemin politik ve toplumsal ortamını yansıtmaya çalışan yeni kuşak şairleri ve çağdaş Azeri edebiyatını hazırlayan bir dönem olmuştur. Bu dönemin şairleri bağımsız hanlıkların yöneticilerine korunuyorlardı. Yeni edebiyat akımını başlatanlardan biri sayılan ve Karabağ hanlığının hizmetinde olan Molla Penah Vakıf (1717-1797) bunlardan en önemlisiydi. Edebiyattan Fars etkisini silmek için gayret gösterdi. Bu yüzden eserlerinde halk edebiyatı motiflerini kullandı. Onun arkadaşı Vidadi (1710-1909) halk edebiyatının etkisinde şiirler yazdı.

Batı Uygarlığı etkisinde Azeri dili ve edebiyyatı

19. yüzyılda, islam uygarlığı hem kuzey hem de güney Azerbaycan`da hala etkinliğini sürdürüyordu. 1929`da Azerbaycan`ın kuzey ve güney olmak üzere Rusya ve İran arasında paylaşmasından sonra Rusya sınırları içinde kalan Azerbaycan`ın gençleri bir çok batı kentine eğitim için gidince, Azerbaycan`ın dili ve edebiyatı da bu yeni aydınların aracılığı ile batı etkisinde kalarak, yeni bir yönde gelişmeye başladı.

1918 yılında bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti kuruluncaya kadar Rusya idaresindeki Azeriler “Tatarlar” veya “Müslümanlar” diye tanınıyordu. Öte yandan, İran`da “Azeri” sözcüğü bir milletnen çok İran sınırları içinde kalan Azerbaycan bölgesinde yaşanları belirtmek için kullanılıyordu.

Batı uyharlığı etkisinde kalan Azeri dili ve edebiyatını üç ana dönemde inceleyebiliriz.
1) 19. Yüzyıl Ortalarından 1905 Yılına Kadar Olan Dönem
Bu dönemde Azeri şiir ve tiyatro yazarlığı gelişti. İlk Azeri tiyatro yazarlarından Mirza Fethali Ahundov (1812-1878) İslam geleneklerini batılılaştırmayı düşündü. Daha sonra Necef Bey Vezirli (1858-1926), Abdurrahim Bey Hakverdi (1870-1933) gibi yazarlar tiyatro ve roman alanında Azeri dil ve edebiyatına katkıda bulunurken öte yandan da gazete ve dergiler çıkarılmaya başlanmış, batı dillerinden çeviriler yapılmıştır. 1875 Temmuz`unda “Akinci” adında aylık bir gazete Hasan Bey Zerdabi (1841-1907) tarafından çıkarılmıştır.

2) 1905-1920 Yılları Arasındaki Dönem
Bu dönemde politik yaşam canlandı. 1911`de “Müsavat” partisi kuruldu. Aydınıar Osmanlı İmparatorluğunun politik durumundan etkilendiler. Ahmet Bey Hüseyinzade tarafında “Füyuzat” adlı bir dergi çıkarılmaya başlandı. Bu arada başta Ahmet Bey Hüseyinzade olmak üzere bazı Azeri edebiyatçıları öğrenim ve edebiyat dili olarak İstanbul Türkçe`sinin kullanılmasını savunmuş, Hüseyin Cavit ve Memet Hadi (1879-1919) gibi Azeri yazarlar Türkiye Türkçesiyle eserler vermişlerdir. Ayrıca Namık Kemal, Abdülhak Hamit ve Tevfik Fikret`ten etkilenmişlerdir.

3) 1920`den Sonraki Dönem
Tiyatro eserleri yazıldığı ve çeviriler yapıldığı bu dönem bağımsız Azerbaycan Cumhuriyetine Rusya`nın saldırısıyla başladı. Azerbaycan Devlet Universitesinde Doğu Dil ve Edebiyatları Bölümü açıldı. 1923`de Bakü`de kurulan Azeri Dil ve Edebiyatını İnceleme Kurumu, 1920`lerde kurulan Türk Dillerinin incelenmesi ile ilgili bir çok dernekten biriydi.

Genel olarak Rus torpaklarında yaşayan Türk – İslam halkları 1924 yılına kadar Arap alfabesiyle yazıyorlardı. Bu tarihten itibaren Sovyet Azerbaycan`ında Latin alfabesi kullanılmaya başlandı. Bu yeni alfabeyi ilk kez kullanıp yayan, Azeri edebiyat eleştiricilerinden Mirza Fethali Ahundov olmuştur. 1928 yılında bu latin alfabesi Sovyet Rusya`da yaşayan diğer Türk dilleri için de tek bir biçim olarak kullanılmaya başlandı ve “Birleştirilmiş Türk – Latin Alfabesi” adını aldı. Fakat 1939`dan sonra bu alfabe yerini Kiril alfabesinin değiştirilmiş bir şekline bıraktı.

Türk dilleri arasında, tarihin akışı içinde çeşitli gelişmeler geçiren, ve üzerinde 14. yüzyıldan beri süregelmekte olan Farsça etkisini bir ölçüde hala koruyan, aynı zamanda batı dillerinin etkisinde yeni özellikler kazanmış olan Sovyet Azerbaycan`ında konuşulan Azeri Türkçesi ile Anadolu Türkçesi arasında fardılaşmaya neden olan bazı etkenler vardır.

Azerice, Azeri Türkçesi, Azerbaycan Türkçesi  veya Azerbaycan Dili  Türk dilleri ailesinin Oğuz Grubunda bulunan ve Türkiye Türkçesine çok yakın olan bir dildir. Azerbaycan Cumhuriyeti’nin resmî dilidir . Azerice, Azerbaycan’da 8 milyon, İran’da ise 27-34 milyon kişi tarafından konuşulan Türk dilinin Oğuz (Batı) lehçelerinden biridir. Irak Türkleri’in ve Kars ve çevresinde yaşayan Terekeme ve Karapapak adıyla bilinen grupların lehçesi de Azericeye benzer. Azerbaycan Cumhuriyeti’nde 1991 yılından itibariyle Azericeye uyarlanan Latin alfabesi ile yazılmaktadır. Türkiye’de Kars , Ardahan, Iğdır , Ağrı, Sivas ve Van illerinde konuşulur .

Oğuzca adıyla anılan Batı Türkçesi zamanla iki ana devreye ayrılmıştır. Bu ayrılma Batıda Osmanlı Türk Edebiyatını meydana getirirken, Doğuda da Azeri Türk Edebiyatı teşekkül etmiştir. Aslında gerek Doğu, gerekse Batı Oğuzcası 13, 14 ve 15. yüzyıllarda pek farklılık göstermez. Selçuklulardan sonra ortaya konulan edebiyatta her iki Oğuz ağzının temelini teşkil eden dil unsurları mevcuttur. Onun içindir ki, Eski Anadolu Türkçesi diye adlandırdığımız Batı Türkçesinin ilk zamanlarında ayrılık görülmez ve bu devir Türkçesi her iki ağzı birleştiren bir hususiyete sahiptir. Fakat zamanla Oğuz Türkçesi içinde ortaya çıkan iki daire belirli dil unsurlarını kendilerinde umumileştirerek ayrılma yoluna gitmiştir. Bu ayrılma ilk zamanlar pek ileri değildir. Hatta tarih içinde güçlü ve devamlı bir edebiyat olan Osmanlı Edebiyatı, sadece Azeri sahasında değil diğer Türk illerinde de kendisini hissettirmiştir. Bu irtibat sadece kültür sahasında olmamış, Osmanlı, yeri geldikçe son zamanlarda bile elinden gelen yardımı bu Türk ülkelerine esirgememiş, Türkçenin ve Türk Edebiyatının gelişmesinde mühim rol oynamıştır. Hatta Halili gibi meşhur şairler Osmanlı sarayı tarafından da himaye edilmiştir. Azerbaycan’ın siyasi ve kültür tarihinde Osmanlının bu bakımdan mühim bir yeri vardır. Bütün Türk dünyasında olduğu gibi Azerbaycan ile olan münasebet bugünkü kardeş Türk Dil ve Edebiyatının temelini teşkil etmiştir. Bu noktadan hareket eden Gaspıralı İsmail ve diğer Türk kültür birlikçileri Türk dünyasını tek bir yazı dilinde birleştirmek fikrinde kısa zamanda başarıya ulaşmışlar ve Osmanlı Türkçesinin tek bir yazı dili olmasını istemişlerdir. Bu ise Osmanlı Türklüğünün diğer Türk illerini görüp gözetmelerinin ve onlara duydukları yakınlığın neticesinden başka bir şey değildir. Sırf bu irtibatı koparmamak için bazı Osmanlı şairleri Doğu Türkçesi (Çağatay Türkçesi)nde gazeller bile yazmışlardır.

Zamanla ayrılmaya başlayan Azeri Türkçesi dil coğrafyası itibariyle Doğu Anadolu, Güney Kafkasya ve Kafkas Azerbaycanı, İran Azerbaycanı, Kerkük ve Irak-Suriye Türklerini içine almaktadır. Azeri Edebiyatı daha çok şiir dili olarak kuvvetliliğini kurmuştur. Bu bakımdan Azeri sahasında Türk Edebiyatının çok kuvvetli şairleri yetişmiştir.

Türk Dünyasında Ortak İletişim Dili
Dünyadaki bütün Türklerin birbirlerini kolayca anlayabilecekleri bir dili kullandıkları, Türkiye’den Özbekistan‘a giden bir Türk’ün oradaki soydaşlarımızla hiç zorlanmadan anlaştığı, Tataristan’dan Ege Üniversitesi’ne gelen bir Tatar Türk’ünün ilk yıl Türkiye Türkçesini öğrenmek zorunda olmadığı ve Gagauzya‘da Kazakistan‘da yayın yapan televizyonların izlendiği bir Türk dünyasını düşünebiliyor musunuz? Türk’ün Türk’ten kopmadığı, ayaklarını yere daha sağlam bastığı ve dünyadaki üç yüz milyona yakın soydaşının verdiği manevi güçle işe koyulduğu bir Türk dünyası…

Türkler’in dünyanın birçok alanına yayıldığının farkında olan ve yüreği birliği düşlenen Türk dünyasında atan herkes, bugün ortak Türk Dili‘nin neden oluşturulamadığı konusunda yakınıp duruyor. Bu yazımda, ortak bir Türk Dili‘nin neden oluşturulması gerektiğine, niçin şimdiye kadar oluşturulamadığına ve nasıl oluşturulabileceğine değinmek istiyorum.

Tarihin eski dönemlerinden beri, biz dünyaya düzen verdikçe, düşman sahibi kazanmışızdır. Bugüne kadar birçok ulusla savaşmış, karşı karşıya gelmişizdir. Bunun için dünyada bizi gerçekten sevenler kadar, sevmeyenler de vardır. Bugün Çinliler, hâlâ Doğu Türkistan’daki soydaşlarımıza akıl almaz eziyetler etmektedirler. Rusya, hâlâ Sovyetler’in dağılmasından sonra bağımsızlığına kavuşan Türk devletlerine baskı yapmaktadır. Avrupa Birliği, ABD… Anlayacağınız dünyanın birçok güç odağı, Türkler’in dünya üzerinde yeni bir güç odağı oluşturmalarını istemezler. Bunun için, gerek Türk birliği gerekse de Türklüğün yücelmesi için atılması düşünülen bütün adımlar, Türk karşıtı odaklarca çeşitli yollarla engellenmeye çalışılmaktadır.

Türk şivelerinden – lehçelerinden birinin, ortak Türk Dili olabilmesi için, bütün Türk dünyasının etkileşim içerisinde olması gerekiyor. Etkileşim olmadığı sürece, ortak Türk Dili‘nin doğal olarak oluşması olanaksızdır. Bunun için, oturup da bütün Türk lehçelerinden birkaç sözcük alıp yeni bir ortak iletişim dili oluşturmak yerine, Türk topluluklarının etkileşimi dolayısıyla dillerin de etkileşimini gerçekleştirmek ve bunun doğal bir sonucu olarak ortak bir Türk Dili’nin oluşmasını sağlamak gerekir. Türk illerinin, birbirleriyle etkileşiminin sağlanması çok yönlü olabilir. Farklı Türk illerindeki gençler, evrenkentlere (üniversitelere) yerleştirilebilir; Türklük bilimciler bu konularda araştırmalarını sürdürüp Türkoloji toplantılarını arttırabilir; Türk illerine geziler düzenlenebilir; bütün Türk illerinde farklı Türk illerinden gelen öğrencilerin okuyabileceği okullar açılabilir; ortak kültürümüzün ürünleri olan yazınımıza ait eserler (örneğin Dede Korkut Destanları) farklı Türk illerinde farklı Türk lehçeleriyle basılarak dağıtılabilir; Türklüğü ve Türklük değerlerini anlatan belgeseller, filmler çekilip bütün Türk lehçeleriyle seslendirildikten sonra her Türk ilinde bunlar sunulabilir; herkesin kolayca erişebileceği internette büyük Türk otağları kurulabilir; devlet başkanlarının Türk toplulukları arasındaki iletişime her yönden destek olması sağlanabilir…

İşte bu anlatılanlar çerçevesinde, ortak bir Türk Dili’ni oluşturabilmenin tek yolunun, Türk dünyası ile ilişkileri arttırmaktan geçtiğini ortaya koyabiliriz. Bir günde devlet yıkıp, bir gecede devlet kuran yüce Türk ulusu olarak, her türlü engele karşı Türk birliğinin ilk adımı olan dil birliğini de oluşturacağımız gün, yakındır.
Tanrı, Türk’ün yardımcısı olsun…

PhD Ahmet Şahidov